Eski Türkiye’yi Yaşamadan Anlatmak

Siyasetçiyi bazen kelimeleri, davranış ve beden dili ele verir. Bazen de mimikler, el hareketleri ve ses tonu. TBMM de bütçe görüşmeleri esnasında konuşan bir hatipte bunu bir kez daha gördük.

Kürsüde Türkiye güzelimiz Seda Sarıbaş konuşuyor.
Hem de büyük bir özgüvenle.

Sayın Sarıbaş;

“Elimizdeki şaibeleri tarihin tozlu raflarına kaldırdık”

“Elektronik ihale ile şeffaflığı sağladık.”
“Artık kapalı kapılar ardında imzalar yok, EKAP var.”
“Tek tuşla hangi ilde, hangi firmaya, kaç liraya iş verildiğini görmek mümkün.” Artık diyor.

Yetmiyor devam ediyor;
“Dünya Bankası geliyor, ‘bu Türkiye’nin mucizesi’ diyor.”
“OECD kapıda kuyruk olmuş, ‘bize de öğretin’ diyor.”

Sonra çıta biraz daha yükseliyor:
“Biz gücümüzü 86 milyonun helal oyundan alıyoruz.”
“Bizim liderimiz Recep Tayyip Erdoğan’dır.”
“Eski Türkiye’nin karanlık ihale masalarını yıktık, yerine milletin gözü önünde güneş gibi parlayan bir sistem kurduk.” Diyor.

Alkış bekleyen, ezberlenmiş bir metin,
Mimiklerle süslenmiş, el hareketleriyle desteklenmiş!
Sanki o “eski Türkiye”de, o karanlık masaların tam ortasında bulunmuş gibi…

Ve tam burada durup sormak gerekiyor.

Sayın Sarıbaş;
siz 1984 doğumlusunuz.
AK Parti iktidara geldiğinde henüz 17 yaşındaydınız.
Siyasete fiilen girişiniz ise 30 yaşından sonra.

Şimdi insan ister istemez soruyor:
Bu “eski Türkiye” dediğiniz dönemleri siz ne zaman yaşadınız?
Ne zaman gördünüz? Ne zaman tanıklık ettiniz?

Elinize bu metin verildiğinde, bir kez olsun durup “Ben bu dönemde yoktum, bunu nasıl okuyacağım?” demediniz mi? Okumak olarak ifade ettim, çünkü bilinen şey okunmaz anlatılır, siz iyi hazırlanmış, tribüne oynayan güzel bir metni okumuşsunuz!

Daha kritik bir soru var.

Anlattığınız “eski Türkiye” yıllarında devlet yönetiminde kim vardı?
Bugün aynı masada siyaset yaptığınız, aynı ittifakta yol yürüdüğünüz Milliyetçi Hareket Partisi.

Yani siz farkında olarak ya da olmayarak, “karanlık ihale masaları” söylemiyle ittifak ortağınızı da mı eleştirmiş oldunuz?

Bunu MHP’li yol arkadaşlarınıza nasıl anlatacaksınız? Onlara dönüp, “Ben aslında sizi kastetmedim” diyebilecek misiniz?

Gelelim kamu ihaleleri meselesine…
EKAP’tan, şeffaflıktan, dijitalleşmeden söz ediyorsunuz. Bunlar elbette konuşulur, tartışılır.
Ama anlatım dili başka, gerçeklik algısı başkadır.

Biz karanlık masaları yıktık” derken, o masalarda kimlerin oturduğunu hiç düşündünüz mü?

Daha da önemlisi şu: Sizi Meclis’e gönderen Aydınlılar, sizi sadece bir lidere övgü yapın diye mi seçti?

Adalet ve Kalkınma Partisi’ne ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a duyduğunuz hayranlığı herkes biliyor. Bunda bir sır ve sıkıntı yok (Bizimde Cumhurbaşkanımız). Siz uzmanlık ya da siyasi alanınız olsun olmasın, Sayın Cumhurbaşkanının etrafında bir çiçek gibi birden bitiyorsunuz, hâkim, savcı atamaları esnasındaki sahnede oluşunuz buna güzel bir örnektir.

Ama Aydın’ın sorunları var. Tarımı var, suyu var, kuraklığı var. Gençleri var, işsizliği var.
Yatırım bekleyen ilçeleri var.

Bu şehir için; “Yaptık, aldık, başardık” diye neden bu kadar gür bir ses duyamıyoruz?

Meclis kürsüsünde Türkiye’yi anlatan coşku, neden Aydın söz konusu olunca buharlaşıyor?

Halk sizi oraya, lider övgüsü yapın diye değil, haklarını savunun diye gönderdi.

Siyaset, yaşamadığın dönemleri tiyatral bir dille anlatmak değildir. Siyaset, ezber metinleri mimiklerle süslemek hiç değildir.

Ve son bir not: MHP’li seçmenin bu “eski Türkiye” anlatısına vereceği tepki, önümüzdeki günlerde mutlaka görülecek. Çünkü siyasette her söz kayda geçer. Ve bazı sözler, söylendiği anda değil, hatırlandığı anda sorun olur!